Döngüsel Ekonomi ile Biyoçeşitliliği Nasıl Koruruz?

Döngüsel Ekonomi ile Biyoçeşitliliği Nasıl Koruruz?

Dünya tarihi boyunca görülmemiş bir hızla biyoçeşitliliğin yani canlı türlerinin kayboluşuna şahit oluyoruz. 1970’ten 2022’ye kadar bilinen türlerin %69’unu kaybetmiş bulunuyoruz. Türler yok olursa ne olur, tam manası ile bilmiyoruz çünkü ekosistem bütünlüğü açısından hangi türlerin ne gibi kritik işlevleri olduğunu tahmin etmek karmaşık bir konu.

Kesin olarak bildiğimiz ise ekosistemleri zayıflamış bölgelerin verimliliklerini kaybettikleri; su kaynaklarının ve karbon yakalama fonksiyonlarının azaldığı; dayanıklılıklarının azalması ile yangın, sel ve olağanüstü hava olaylarına daha açık hale geldikleri.

Yazının yazıldığı günlerde Kanada’nın Montreal kentinde 190 ülkenin müzakerecileri COP15 diye anılan Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Zirvesi’nde bir araya gelmiş durumdalar. Zirveden en büyük beklenti, 2030’a kadar doğayı korumak ve kayıpların geri kazanılmasına yönelik kesin hedeflerin belirlenmesi; %30 kara ve deniz alanının korunmaya alınması ve 100 milyar dolarlık bir fon yaratılması.

“Biyoçeşitlilik neden hızla azalıyor?” dediğimizde öne çıkan sebepleri şöyle sıralayabiliriz:

Beslenme Biçimlerimiz

8 milyar insan olarak çevre üzerinde bir ayakizi yaratıyoruz. Nasıl beslendiğimiz ise biyoçeşitlilik açısından bir tehdit. Dünyada senede yaklaşık 340 milyon ton et, 800 milyon ton süt tüketiliyor. Nüfusun artışı ve beslenme alışkanlıklarının değişmesi ile son 50 senede et tüketimi üç katına çıkmış durumda. Her ne kadar gelişmiş toplumlarda vejetaryen olmak veya eti azaltmak gibi çabalar olsa da (Örneğin İngilizlerin üçte biri geçtiğimiz 10 sene içindebunu yaptığını söylemiş) toplamda sadece nüfusun %22’si vejetaryen. Bu tüketimi desteklemek için kara ve deniz alanlarında değişiklikler yapmaya, gıda üretimi ve hayvancılık için doğanın dengesini bozacak genişlemeler yaratmaya devam ediliyor.

Nature bilimsel dergisine göre, karaların yaklaşık %75’i, okyanusların ise %66’sı ağırlıklı gıda üretimi için değiştirilmiş durumda. Tarım ve insan yerleşimi için yapılan arazi değişimleri, orman veya diğer biyoçeşitliliğin evi olan alanların bozulmasına sebep oluyor. Ötesinde tarım arazileri üzerinde verimliliği artırma odaklı ilaçlama, aşırı gübreleme; buna bağlı toprak kalitesinin ve su kaynaklarının bozulması yine canlı türleri için önemli tehdit. Aşırı balıkçılık, deniz ve su sistemlerinin kirlenmesi su canlıları nüfusunun azalmasındaki diğer temel sebepler… Öyle ki Antarktika’daki deniz canlılarının sistemlerinde bile plastik kirliliğinin izleri var. İnsan ayakizini genişleten tüm yapılı çevre (yerleşim alanları, yollar, barajlar, üretim tesisleri vs.) ekolojik sistemin bütünlüğünü ve çeşitliliğini tehdit ediyor.

Aşırı Malzeme Kullanımı

Emisyonların yarısı ve biyoçeşitlilik kaybının %90’ı kaynak (maden) çıkarma ve işlenmesi ile ilgili. Yani kullandığımız (ve sonra çöpe attığımız) kaynaklar biyoçeşitliliğin yok olmasına sebep oluyor. İyi yönetilemeyen madencilik, özellikle gelişmekte olan ülkelerde çevreye toksin ve hatta radyoaktif maddeler salan atık barajları, çevrenin bozulması ve biyoçeşitlilik için önemli risk oluşturuyor. 2020 senesinde Responsible Mining Foundation / Sorumlu Madencilik Vakfı tarafından yapılan araştırma maden şirketlerinin atık barajlarının dokümantasyonu ve güvenliği konusunda ilerleme kaydedilmediğini söylüyor. Ötesinde madenlere olan talebin önümüzdeki dönemde azalması beklenmiyor. Örneğin Avrupa Birliği’nin 2030’da şu an kullandığı lityumun 18 kat fazlasını, kobaltın ise beş kat fazlasını kullanacağı öngörülüyor. Küresel ticaret zincirinin maliyetleri arasında maalesef dışsallıklar yani doğaya ve doğanın tüm canlılar için yaşamı düzenlemesini sağlayan ekosistem hizmetlerine verilen zarar yok. Rekabetin fiyat üzerinden yapıldığı bu ticaret sisteminde zararı yine ekosistemler ödüyor. Sonuç olarak önümüzdeki 10 yıllarda biyoçeşitliliğin rekor hızla kaybolmaya devam edileceği ve 1 milyon canlı türünün risk altında olduğu tahmin ediliyor.

Döngüsel Ekonomi Nasıl Bir Çözüm Sunuyor?

Eylül 2021’de Ellen MacArthur Vakfı tarafından yayımlanan ‘’The Nature Imperative: How the circular economy can tackle biodiversity loss’’ raporu biyoçeşitlilik kaybının yönünü değiştirmeyi ve doğa-pozitif bir geleceğe yönelik eforları şu başlık altında topluyor:

  • Biyoçeşitliliğe risk oluşturan tüm atık ve kirlilik ortadan kaldırılmalıdır.
  • Biyoçeşitliliğe alan açmak için ürün ve malzemeler, atığa dönüşmeden, döngüsel olarak, tekrar ve tekrar kullanılmadır.
  • Doğanın kendini yerine koyma becerisine destek olacak yeni alanlar kurgulanmalıdır.

Döngüsel ekonomi, temelde atığın ortadan kaldırıldığı ve kaynakların tekrar tekrar kullanıldığı bir sistem tasarımıdır. Her bir aşamasında malzemenin değeri olduğunu savunur. Yeniden kullanım, geridönüşüm, kompost gibi yöntemlerle canlı nüfusu için tehdit oluşturan atığın ve kirliliğin önüne geçer. Atığın oluşmadığı durumda doğadan tekrar tekrar yeni malzemelerin çıkarılması ihtiyacı ortadan kalkar. Bu da canlıların devamlılığı için gerekli ekosistemlerin korunmasına, bozulanların ise toparlanmasına olanak tanır. Aynı zamanda döngüsel ekonomi, yeni teknoloji ve yöntemlere rehber olur. Ekonomik aktivite doğa ile uyumlu çalışacak şekilde yeniden organize olur; örneğin rejeneratif tarım, zirai ormancılık, zirai ekoloji, kontrollü otlatma yöntemleri, karbon yakalama gibi yeni ekonomik fırsat alanları doğar.

Özetle döngüsel ekonomi kaynakları atığı ortadan kaldırarak, kaynakların verimli kullanılmasını sağlar. Bu sayede çevreye negatif etkisi olan ekonomik aktivite yerine pozitif dönüştürücü etkisi olan yeni ekonomik sistem tasarımlarına yol açar.

Bu yazı ilk olarak EKOIQ’da yayınlanmıştır.

Yazar Hakkında /

gulin@brikasurdurulebilirlik.com

Gülin Yücel Amerikan Robert Lisesi’ni 1988’de, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü 1992 senesinde bitirdikten sonra, 1993-1994 İngiltere Londra’daki CASS, City Üniversitesi’nden M.B.A. derecesi almıştır. İş hayatına IBM şirketinde başlamış ve yaklaşık 20 sene çalışmıştır. Perakende, sigorta, üretim, otomotiv, enerji, bankacılık olmak üzere farklı sektörlerde uzmanlık geliştirmiş, iş danışmanlığı, e-iş, CRM, ERP ve diğer büyük ölçekli hizmet projesinde çalışmıştır. IBM Küresel Hizmetler Şirketi’nin yapılandırılmasında yönetici olarak rol almıştır. Son olarak da IBM’de, 3000’in üzerinde kurumsal müşteriye hizmet veren dijital satış kanalını yönetmiştir. Sonrasında Pronet Şirketi’nde Genel Müdür olarak geçiş yapmış; 1500 üzeri çalışanı ve 150,000 üzeri müşterisi ile elektronik güvenlik alanında hizmet veren kurumun uzun vadeye yayılan değişim planını da yönetmiştir. Çalışma hayatına parallel olarak sivil toplum gönüllüğü yapan Gülin Yücel, KAGİDER (Kadın Girişimciler Derneği) bünyesinde Özyeğin Üniversitesi ile yürütülen Goldman Sachs ‘10bin Kadın’ Projesi, IFC ile başlatılan ‘Geleceğin Kadın Liderleri’ Projesi, ABD Dış İlişkiler Bakanlığı ile yapılan ‘Geleceğe Yatırım Yapın’ Projesi ve Dünya Bankası ile yapılan ‘Fırsat Eşitliği’ Projesi’ne katkı vermiştir. Ötesinde, 2015 senesinde Türkiye’de gerçekleşen C20 ve W20 toplantılarına katılmıştır. Gülin Yücel, International Society of Sustainability Professionals (ISSP) Organizasyonun çalışmalarını tamamlamıştır ve sürdürülebilirlik profesyoneli sertifikası sahibidir. 2014 senesinden bu yana sürdürülebilirlik danışmanlığı yapmakta; bu konunun gelişmesi için yazar, konuşmacı olarak farklı platformlarda destek vermektedir. Gülin Yücel, Sustineo Istanbul ve Sustineo SDG Platformlarını oluşturmanın yanı sıra, Brika Yapı A.Ş.’nin Ortağı; Koç Üniversitesi İşletme Enstitüsü yüksek lisans programlarında okutman ve Boğaziçi Üniversitesi’nde ziyaretçi okutman ; Keiretsu Forum’da melek yatırımcıdır.

Sürdürülebilirlik yolculuğunuzda sizlere destek olmak için varız
X