İklim değişikliği, tahıllarda verimi düşürecek, gıda güvenliği tehlikede!

İklim değişikliği, tahıllarda verimi düşürecek, gıda güvenliği tehlikede!

“Dünya, 2°C ısınacak olursa, gıda güvenliği, yetiştirilen besin içeriği ve verimleri, hayvancılık, balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği aşırı hava olayları nedeniyle kötüleşecektir. Isınmanın 2°C’ye ulaşması özellikle Afrika’nın Sahel bölgesinde, Akdeniz, Orta Avrupa, Amazon ve Batı ve Güney Afrika gibi bölgelerde tarımsal problemlerin daha da şiddetlenmesini beraberinde getirecektir. Ülkemiz de iklim değişikliğinden en fazla etkilenmesi beklenen Akdeniz Havzası’nda yer almaktadır. Yüzyıl sonuna kadar Türkiye’de buğdayda %27, pirinçte %14.4, ve mısırda %33.3 verim azalması beklememiz gerekir. Umudumuz devletlerin durumun ciddiyetini kavrayarak gerekli önlemleri alması ve bizleri bu kötü sonuçlardan uzak tutmasıdır.”

Tarımla ilgilenenlere ve özellikle de çiftçilere iklimin değişmekte olduğunu anlatmamıza gerek yok. Her gününü doğa ile birlikte geçirenler bir yandan iklimin diğer yandan da çevrenin değişmekte olduğunun çok daha rahat farkına varabiliyorlar. Karar vericilerin bu konuya eğilmeleri ise nispeten daha gecikmeli olarak gerçekleşiyor. Hatta bugün için insanların çoğu bu değişikliklerin farkında olsa bile hükümetlerin çoğunun konunun ciddiyetini kavradıklarını söyleyebilmek oldukça zor.

1992 yılında toplanan Rio Konferansı sonunda devletler iklim değişikliğinin önemli bir sorun olduğuna ve en kısa sürede önlenmesi gerektiğine karar verdiler. Devletlerin vardıkları bu anlaşmaya Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi – UNFCCC adı veriliyor. Ancak aradan geçen sürede ciddi bir adım atıldığını söylemek oldukça zor. UNFCCC’nin 2015 yılının Aralık ayında Paris’te toplanan 21. Taraflar Konferansı’nda iklim değişikliğini 2 derecenin altında tutmak için gerekli önlemlerin alınmasına karar verildi. Hatta iklim değişikliğinin kötü etkilerini görmemek için ısınmanın eğer mümkünse 1.5 derece ile sınırlandırılmasının gereğine vurgu yapıldı.

Paris Anlaşması ertesinde ısınmanın 1.5 derece ile sınırlandırılmasının ciddi maliyetlere neden olacağı anlaşıldığından devletler ısınmayı 1.5 derece ile sınırlandırmanın getirilerini ve bu konudaki başarısızlığın getireceği zararları öğrenmek için harekete geçtiler. 2018 Ekim ayının başında Birleşmiş Milletler’in bir alt kuruluşu olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) kendisine verilen görev çıktısı olan 1.5 derece raporunu açıkladı.

İklim değişikliği gıda ve beslenme güvenliğini etkiler. Bu etki gıdanın varlığı, kalitesi, erişilebilirliği ve dağıtımı üzerindeki değişimler nedeniyle ortaya çıkar. 2016 yılında dünyada 815 milyondan fazla insan yetersiz beslenmiştir. Bu sayı dünya nüfusunun % 11’ine karşılık gelir. Ancak yetersiz beslenme tüm dünyaya eşit dağılmamıştır. Afrika’da (% 20), Güney Asya’da (% 14.4) ve Karayipler’de (% 17.7) gıda güvenliğindeki düşüşe paralel olarak daha yüksek oranlarda görülür. 1.5°C ısınmaya kıyasla dünya ortalamada 2°C ısınacak olursa, gıda güvenliği, yetiştirilen besin içeriği ve verimleri, hayvancılık, balıkçılık ve su ürünleri yetiştiriciliği aşırı hava olayları nedeniyle kötüleşecektir. İklim değişikliğinin verim, ürün yetiştirilebilecek alan, zararlılar, fiyat ve gıda arzı üzerindeki etkileri başta yoksulluğun ortadan kaldırılması ve eşitsizlik olmak üzere uluslararası toplumun Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’yle (SDG) buluşmasını engelleyeceği tahmin edilmektedir.

1,5°C’lik bir küresel ısınma ile kıyaslandığında 2°C’lik ısınma tüm dünyada ve bölgesel olarak, ancak özellikle de 40 derece kuzey ve güney enlemleri arasında kalan bölgede mahsul veriminde ve genel anlamda beslenmede büyük riskler oluşturacaktır. Atmosferdeki CO2 oranındaki artış, sıcaklık ve yağışlardaki aşırı hava olaylarını artıracaktır. Bunun anlamı sıcak ve kurak dönemlerin de, aşırı yağışların da artacak olmasıdır. Bundan dolayı iklim değişikliği yakın gelecekte, yetersiz beslenmeyi daha da kötüleştirebilir, besinlere erişimi ve gıda ürünlerinin kalitesini azaltabilir. Tarımda ve içme amaçlı kullanılan sudaki azalma ve buna bağlı besine ulaşmadaki kırılganlık 2°C’ye kıyasla 1.5°C ısınmada çok daha az olacaktır. Isınmanın 2°C’ye ulaşması özellikle Afrika’nın Sahel bölgesinde, Akdeniz, Orta Avrupa, Amazon ve Batı ve Güney Afrika gibi bölgelerde tarımsal problemlerin daha da şiddetlenmesini beraberinde getirecektir.

Yalnız haberler hep kötü yönde değil. Bazı çalışmalar 2°C’deki yüksek CO2 konsantrasyonlarının, özellikle kutuplara doğru gidildikçe 1.5°C’ye kıyasla daha olumlu etkilere neden olduğunu bildirmektedir. Daha yüksek enlemlerdeki üretim, düşük enlemlerdeki durumun tersine, tarım yapılabilecek alanlardaki artış ile mahsul ve otlaklardaki verim artışından fayda görebilir. Benzer bir durum buzulların erimesinden de etkilenecek olan yüksek enlem balıkçılık için de söylenebilir.

Buğday, pirinç ve patates gibi C3 bitkilerinin teorik olarak atmosferde artan CO2 oranından dolayı daha hızlı büyümeleri beklenirken, bu etki sahada yeterince görülmemektedir. Dahası, sıcaklık stresi altında büyüyen bitkilerde sıklıkla protein ve besin içeriğindeki kayıplar görülmektedir. Bunlara ek olarak, demir ve çinko gibi bazı mikrobesinler de daha az biriktirilecek ve üretilen gıdada daha az bulunacaktır. Bu etkilerin tümüne birlikte baktığımızda protein eksikliğinin 2050 yılına kadar fazladan 150 milyon insanı etkileyeceği hesaplanmaktadır.

Gıda güvenliği projeksiyonlarını etkileyen faktörler arasında bölgesel iklim projeksiyonlarında değişkenlik, iklim değişikliğinin azaltılması için yapılan çalışmalar, tarım ürünlerinden verilmesi beklenen biyolojik tepkiler, aşırı hava olayları (kuraklıklar, seller), finansal dalgalanmalar ile haşere ve hastalıkların dağılımının değişmesi yer almaktadır. Sıcaklık ve yağış değişikliklerinin, küresel gıda fiyatlarını 2050 yılına kadar %3–84 oranında artırması öngörülmektedir. İklim değişikliğinin gıda fiyatlarına olan etkisi arazi kullanım değişiklikleri, enerji politikaları ve gıda ticaretindeki farklılıklar ile birlikte ele alınmalıdır. Özellikle enerji üretimi için tarım alanlarının kullanılması ve bunun bir politika aracı olarak geliştirilmesi problemleri daha da artırabilir.

Devletler dikkatlerini ısınmanın 1.5-2 derece ile sınırlandırılmasına yöneltmiş olsalar da Paris Anlaşması’nın kabul edildiği günden bu yana ortaya konan çabalar, devletlerin konunun ciddiyetini kavramadığını göstermektedir. Şimdiye kadarki dönemde devletler verdikleri tüm sözleri yerine getirecek olsalar bile küresel ısınmanın en az 3 derece olması beklenmektedir. ABD gibi ülkelerin şimdiden taahhütlerini yerine getirmeyeceklerini açıklamış olmaları da beklememiz gereken ısınmanın 3 derecenin çok daha üzerinde olması gerektiğini ortaya koymaktadır.

Şimdiye kadar yapılan çalışmalar tüm tahıllarda, ama özellikle buğday ve mısırda verimin 2 derece eşiği aşıldıktan sonra düşmekte olduğunu göstermektedir. Tropik bölgelerde ortalamada her derece sıcaklık artışının mısır tarımında hektar başına verimin yarım ton azalmasına neden olduğu raporlanmıştır. Benzer çalışmalar her derecelik sıcaklık artışında verimin buğday için %6.0, pirinç için %3.2, mısır için %7.4 ve soya fasulyesi için de %3.1 azaldığını göstermiştir.

Ülkemiz iklim değişikliğinden en fazla etkilenmesi beklenen Akdeniz Havzası’nda yer almaktadır. Akdeniz Havzası’nda bugüne kadar gözlemlenen sıcaklık artışı dünya ortalamasının %50 üzerindedir. Yani önlem alınmadığı takdirde yüzyılın sonuna kadar dünya ortalaması en az 3 derece artacaksa bu artış ülkemizde en az 4.5 derece olacaktır. Bu sıcaklık artışını %20-30 aralığında yağış azalması ve bu azalmanın etkilerinin de yağışın sağanak halinde gelmesi nedeniyle daha kötüleşeceği düşünülmektedir. Bundan dolayı yukarıda dünya geneli için verilen verim düşüşlerinden yola çıkarak yüzyıl sonuna kadar buğdayda %27, pirinçte %14.4, mısırda %33.3 ve soya fasulyesinde %14 verim azalması beklememiz gerekir.

İklim değişikliğinin özellikle içinde yaşadığımız bölgede son derece çarpıcı sonuçlara yol açması beklenmektedir. Umudumuz devletlerin durumun ciddiyetini kavrayarak gerekli önlemleri alması ve bizleri bu kötü sonuçlardan uzak tutmasıdır. Ancak bizlere düşen de tüm olasılıkları hesaba katarak en kötü senaryoya göre planlama yapmaktır.

Kaynak

Yazar Hakkında /

levent@brikasurdurulebilirlik.com

Levent Kurnaz, Avusturya Lisesi’ni 1984’te, Boğaziçi Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nü 1988’de, Fizik Bölümü’nü 1990 yılında bitirirken Elektrik ve Elektronik alanında yüksek mühendis derecesi de almıştır. ABD, Pittsburgh Üniversitesi Fizik Bölümü’nden 1991 yılında yüksek lisans, 1994 yılında ise doktora derecesiyle mezun olmuştur. 1997 yılına kadar New Orleans’daki Tulane Üniversitesi Kimya Bölümü’nde doktora sonrası çalışmalarını tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönerek Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev almıştır. Çalışmalarını halen Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nde sürdürmekte olan Prof. Dr. Levent Kurnaz’ın biri yurtdışında yayınlanan iki kitabı, otuzun üzerinde bilimsel makalesi bulunmaktadır. Aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Araştırma Merkezi Müdürlüğü yapmaktadır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne bağlı olarak Genel Sekreter’in Sürdürülebilirlik Danışmanı Jeffrey Sachs tarafından oluşturulan Sürdürülebilirlik Çözümleri Ağı’nın Türkiye eş-başkanlığı görevinde de bulunan Levent Kurnaz halen Boğaziçi Üniversitesi’nde iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik ile ilgili lisans ve lisansüstü dersler vermektedir.

Sürdürülebilirlik yolculuğunuzda sizlere destek olmak için varız
X