Enerjiyle ilgili alışık olmadığınız bir söylem

Enerjiyle ilgili alışık olmadığınız bir söylem

Yenilenebilir enerji üretiminin ihtiyaç duyduğu teknoloji de var, mekan da, para da… Dünyanın ‘enerji sorunu’nu çözmek için fosil yakıt ve nükleerde mecbur değiliz.

“Rüzgar esmediği zaman ne yapacaksınız?” ve “Geceleri de Güneş mi var?”, sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji kaynakları hakkında bolca duyduğumuz eleştirilerdir. Rüzgarın esmediği geceler için kömürlü termik santrallere, hatta nükleer enerjiye ihtiyacımız olduğuna mutlaka inanmamız gerekir. Oysa gerçek pek de öyle değil, hem de pek çok farklı açıdan.

Önce basit bir hesap yapalım: 2019 yılı tüketimine göre, tüm insanlık her an 20 TW güce ihtiyaç duyuyor. Hani 100 Watt’lık ampul olarak düşünürsek enerji tüketimimizi her an bir sürü ampul yanıyor olması şeklinde de anlayabiliriz. Güneş’ten biz her an ulaşan enerji miktarı ise 176 bin TW, yani ihtiyacımız olanın tam 8800 katı. Bugünkü teknoloji ile daha iyisini yapabiliriz, ama diyelim güneş panellerinin enerji verimi %10, yani üzerlerine düşen enerjinin %10’unu elektrik enerjisine çevirebiliyorlar. O zaman Dünya’nın 880’de birini güneş panelleri ile kaplayacak olsak bize gerekecek enerjiyi üretebiliriz.

Mekan da maliyet de ‘sorun’ değil

Peki Dünya’nın 880’de biri nasıl bir alan olur? Dünya’nın yüzey alanı 510 milyon kilometrekare. Bunun 880’de biri 580 bin kilometrekare ediyor. Sahra Çölü’nün yüzey alanı 9.2 milyon kilometrekare. Yani Sahra Çölü’nün 16’da birini %10 verimle çalışan güneş panelleri ile kaplasak tüm dünyaya yetecek kadar enerji üretebiliyoruz. Kısacası, sorunumuz bize doğanın yarattığı veya teknoloji ile çözemeyeceğimiz bir sorun değil.

Bugünün fiyatları ile 1 Watt güç üreteceğimiz bir güneş paneli 3 dolara mal oluyor. 20 TW = 60 Tera dolar. Bu biraz garip görünüyor, 60 Tera dolar, 60 trilyon dolar demek. 2019 yılında dünya ekonomisinin büyüklüğü yaklaşık 90 trilyon dolar. Yani dünyada yeterli para da var. Her sene silahlara 2 trilyon dolar harcadığımızı düşünecek olursak, 30 sene silahlara para vermek yerine dünyanın enerji sistemine yatırım yapacak olsak çoğu problemimizi halletmiş olurduk.

Burada en iyimser hesabı da yapmadım, güneş panellerinin enerji verimi her geçen gün artıyor, fiyatları ise her geçen gün düşüyor. Devletler kömür, petrol ve doğal gaza verdikleri destekleri yenilenebilir enerjiye verecek olsalar hem verim çok daha hızlı artar hem de fiyat çok daha çabuk düşebilir. Gene de güneş panellerinin fiyatı her on senede yaklaşık onda birine düşüyor. Yani bu hesabı bundan on sene sonra yapıyor olsak, tüm enerjimizi güneş panellerinden kazanmak için bir seferlik harcamamız gereken para silahlara her yıl harcadığımız para ile başa baş giderdi.

Enerji için Güneş’i ‘görmeye’ ihtiyacımız var mı?

Ama iki tane önemli sorunumuz var: İlki, Güneş gündüzleri var, peki geceleri ne yapacağız? Öyle ya, Sahra’nın üzerinde sürekli Güneş yok. Yalnız bizim de Güneş’ten enerji üretmek için sürekli Güneş’i görmemize gerek yok. Biliyorsunuz, ülkemizin güneyinde sıcak su çatıdaki güneş panellerinden sağlanıyor. Sabahları kalktığınızda bile bir önceki gün ısınmış olan suyun hafif ılık olduğunu hissediyorsunuz. Bu bildiğiniz su. Ya ısısını bildiğiniz sudan çok daha uzun süre kaybetmeden tutan bir sıvı koysak ne olur? Gün içerisinde ısıttığımız sıvı bize gece boyunca da enerji üretmeye devam eder. Bu bir hayal değil, bu şekilde çalışan elektrik santralleri var, bunların sayısı gelecekte çok daha artacak. Şu anda bu santrallerden üretilen enerji, güneş panellerine kıyasla biraz daha pahalı ama bu teknolojinin de kullanımı yaygınlaştıkça fiyatı da ucuzlayacaktır.

Sonuç olarak geceleri güneş enerjisi üretmeye devam etmenin bir yöntemi de var, dolayısıyla “Peki geceleri ne yapacaksınız?” sorusu da artık anlamını yitiriyor. Şimdi gelelim son soruna: “Elektriği Sahra Çölü’nde ürettiniz ama buraya nasıl taşıyacaksınız?” Aslında belki de en sorunsuz cevap verilebilecek olan soru da bu. İngiltere’yi ısıtan doğal gazın bir kısmı Kazakistan’dan geliyor. İngiltere ile Kazakistan arası yaklaşık 4000 kilometre. Bu mesafede yanıcı bir gazı basınç altında taşıyacak bir boru hattı kurmayı kolayca düşünebiliyoruz. Oysa İngiltere Sahra Çölü’nün ortasına da yaklaşık 4000 kilometre uzaklıkta. Bu mesafede elektriği taşıyacak bir hat kurmayı düşünmek neden bu kadar zor geliyor? Çünkü petrol şirketleri sizin petrolün ve doğal gazın kolayca taşınabilir, elektriğin ise o derece kolay taşınamaz bir şey olduğuna inanmanızı istiyor. Bunca senedir Keban’dan, Atatürk Barajı’ndan İstanbul’a elektrik taşındığında bunu hiç sorgulamadınız. Şimdi neden elektriğin boru hatlarından daha zor taşınabileceğini düşünüyorsunuz?

Bunun üzerine bir basit katman daha koyabiliriz. Elektrik uzun mesafeler taşındığında çok fazla kayıp yaşanabiliyor. Bunun nedeni de hatlardaki direnç. Ama bilimsel çalışmalardan biliyoruz ki hatlardaki bu direnci azaltan ve neredeyse sıfıra indirebilen teknolojiler mevcut. Yeter ki biz isteyelim.

Alternatifler var, yeter ki görülsün

Son olarak, dünyanın her tarafını Sahra Çölü’nden beslemek zorunda da değiliz. Her kıtada tarıma fazla elverişli olmayan sürüyle bölge var. Buralarda elektrik üretim sistemleri kurarak bunu daha kısa mesafelere dağıtmak da mümkün. Bugün nasıl küresel petrol ticareti çoğumuza doğal geliyorsa, sözünü ettiğimiz tür bir gelecekte de elektrik enerjisinin ticaretini, hatta paylaşımını yapmak günlük hayatın bir parçası olabilir. Unutmayın, daha burada rüzgardan hiç söz etmedik. Rüzgardan elde edilecek enerji bugün için güneş enerjisinin yaklaşık yarı fiyatına mal oluyor. Elde edilen bu enerjiyi mekanik yöntemlerle saklayabilmek de mümkün. Yani elektriği illa da Sahra Çölü’nden getirmek zorunda değiliz.

Bugüne kadar bunları düşünmüyor olmamızın basit bir sebebi var: Enerjimizi kömür, petrol ve doğal gazdan kazandık. Bu nesneleri yerden çıkartıp yakmak da fazla pahalı değildi. Bu nedenle diğer yöntemlere yapılacak yatırımın “kazançlı” olmadığına inandırıldık. Oysa kömür, petrol ve doğal gazın tek maliyeti yerden çıkartılıp taşınması değil. Bu nesnelerin yanması sonucu oluşan karbondioksidin korkunç bir çevresel maliyeti var. Bu maliyeti baştan beri hesaba katmış olsaydık bugün çoktan bu nesnelerin alternatiflerini bulmuş olurduk. Yine de çok geç değil. Alternatifler var ve alternatifler çok da pahalı değil. Yeter ki biz doğru yolu görelim.

Yazar Hakkında /

levent@brikasurdurulebilirlik.com

Levent Kurnaz, Avusturya Lisesi’ni 1984’te, Boğaziçi Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nü 1988’de, Fizik Bölümü’nü 1990 yılında bitirirken Elektrik ve Elektronik alanında yüksek mühendis derecesi de almıştır. ABD, Pittsburgh Üniversitesi Fizik Bölümü’nden 1991 yılında yüksek lisans, 1994 yılında ise doktora derecesiyle mezun olmuştur. 1997 yılına kadar New Orleans’daki Tulane Üniversitesi Kimya Bölümü’nde doktora sonrası çalışmalarını tamamladıktan sonra Türkiye’ye dönerek Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görev almıştır. Çalışmalarını halen Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nde sürdürmekte olan Prof. Dr. Levent Kurnaz’ın biri yurtdışında yayınlanan iki kitabı, otuzun üzerinde bilimsel makalesi bulunmaktadır. Aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Araştırma Merkezi Müdürlüğü yapmaktadır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne bağlı olarak Genel Sekreter’in Sürdürülebilirlik Danışmanı Jeffrey Sachs tarafından oluşturulan Sürdürülebilirlik Çözümleri Ağı’nın Türkiye eş-başkanlığı görevinde de bulunan Levent Kurnaz halen Boğaziçi Üniversitesi’nde iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik ile ilgili lisans ve lisansüstü dersler vermektedir.

Sürdürülebilirlik yolculuğunuzda sizlere destek olmak için varız
X